Gerçek haber halktan Taraf
38,2552 %0.34
43,8333 %0.15
4.076,87 % 0,33
6.665,68 % 0,33
84.943,39 %-0.157
Gerçek Taraf YAŞAM Sandıkçı Şükrü, Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz Hikayesi

Sandıkçı Şükrü, Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz Hikayesi

Sandıkçı Şükrü'nün hikayesi, Anadolu insanının haksızlığa karşı duruşunu simgeliyor. Sandıkçı'nın özgürlük mücadelesi ve mazluma destek oluşu unutulmaz. Yiğitlik ve iyilikseverlik, Sandıkçı'nın destanında yankılanıyor. Tüm bu olaylar, Sandıkçı Şükrü'nün eşsiz karakterini şekillendiriyor.

Anadolu insanının haksızlık karşısındaki duruşunu anlatır halk kahramanlarının hikayeleri. Bu topraklardaki kavimler; yiğitlik ve iyilikseverliği destanlaşan nicelerinin içselleştirilmiş hayatlarıyla kaynaşmıştır. Zalimin karşısında mazlumun yana tavır alışları anlatan bu halk hikayeleri özgürlük mücadelesinin sembolüdür aynı zamanda. Yiğitlik ve dostluk örnekleri hikayeci aşıkların coşku dolu türküleriyle ulaşır ve özümsetilir topluma. Karadeniz Bölgesi’nde de dilden dile gönülden gönüle akar durur. İşte bunlardan biri de Sandıkçı Şükrü’nün öyküsüdür. 

HALDOZ MAHALLESİ KANA BULANIR 

Kısaca şöyledir: Rize'nin Portakallık (eski adı Haldoz) mahallesi sakinleri şamatalı bir güne daha başlamıştır. Her hafta bir düğün vardır. Mevsimidir zira. Holdoz’dakinde her şey yolundadır. Ziyafet gerçekten büyüktür. Oradan oraya taşınır tepsiler. Orta yaşlardaki Sandıkçı Şükrü, pek kalabalıktan hazmetmediğinden yerine kardeşini göndermiştir. Dükkânda oturmuş kafa dinlemektedir. Pencereden görür ki, bir çocuk mekana doğru koşmaktadır. Kapıda karşılar. Nefes nefesedir. Sakinleşmesini bekler. Nefesleri düzene girince, “Kan ter içinde kalmışsın velet. Anlat hele. Ne oldu ki?” diye sorar. Korku dolu gözlerle kendine bakan çocuktan, “Kardeşin… Bıçakladılar onu! Karnından işte… Koş Ağabey!” cevabını duyar. 

KARDEŞİNİ ÖLDÜRENİ YAŞATMAZ 

Bir çırpıda olay yerindedir. Kardeşi kanlar içindedir. Adeta aklı başından uçmuştur Şükrü’nün. Haykırır: “Kim yaptı bunu? Nasıl kıyabildi!” Gözler, Abdi Ağa’nın evini işaret etmektedir. Kan beyne sıçramıştır. Koruma engelini de aşarak eve dalar: “Abdi Ağa! Çık karşıma! Erkekçe öl Abdi Ağa!” Abdi Ağa bahçe duvarından atlayıp kaçar. Peşine düşer.  Köy meydanına gelmişlerdir. Kulaklar Şükrü’nün bağırışıyla irkilir: “Abdi Ağa! Yüzünü dön Abdi Ağa. Arkadan vurulanlar, kaçarken vurulanlar, kalleştir.” Hemen ardından iki el silah sesi yankılanır. Abdi Ağa’nın koca vücudu kana bulanmış halde yere serilmiştir. Jandarmalar Şükrü’yü tutuklar. Sinop Cezaevi’nin yolu gözükmüştür. 

EŞİ FADİME’YE TACİZİ ÖĞRENİR CEZAEVİNDEN KAÇAR 

Sandıkçı’nın karısı Fadime’ye göz koyan Rüstem Ağa için gün doğmuştur. Kadın borç erzak isteyince fırsat bilerek evlenmeye zorlar. Hayır yanıtı üzerine zorbalaşır. Olan bitenden haberdar olur olmaz arkadaşlarıyla hapisten kaçar Şükrü. Gerisi çoğu kişinin bildiği ve mırıldandığı “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz” başlıklı eserin mısralarındadır.  Sandıkçı Şükrü Sinop Cezaevi’nden firar edebilen ender hükümlülerdendir. Sığındığı dağlardan inerek ilkin Fadime’yi rahat bırakmayan Rüstem Ağayı vurur. Jandarma günlerce iz sürer ama izine dahi rastlayamaz. Yöredeki dağlar Şükrü’ye avucunun içi gibidir. Güvenlik kuvvetleri takibi kesince çete kurar. Öyle bildiğiniz kötü çetelerden değildir onun ki. Mazluma asla zulmetmez. Fakirin ekmeğine katiyen dokunmaz. Tek düşmanı para ve gücüne yaslanan zalimlerdir. 

PERİLİZADE’YE YOKSULA ÜRÜN DAĞIT ÇAĞRISI 

Sandıkçı Şükrü’nün haberin kutular bölümünde okuyabileceğiniz türküsünde adı zikredilen Perilizade zengin bir şahıstır. Tarlasında yetiştirdiği ürünlerden yoksullara da dağıtması için haber iletir Sandıkçı. Tehdit savurmuştur alenen. Perilizade oralı olmaz. Şükrü ürünleri adamlarına  toplattırır ve fakir ve yaşlılara verdirir. Kimin başı sıkışsa, bir haksızlığa uğrasa Sandıkçı Şükrü’ye başvuruyordur. En acizler bile kapısında paşaymışçasına ağırlanır ve korunur. Ahali sürekli onu evine, ocağına çağırır. Urusba köylüleri, aralarında üç kişi seçip ellerinde erzak ve hediyelerle Sandıkçı’ya gönderir. Onları kıramaz, birlikte köye inerler. Bir kahvehanede oturulur, çay eşliğinde hatıralar dillendirilir. Çocuklar dahi yiğidi görebilmek için pencerelere yapışır. Köyün zenginlerinden biri durumu Jandarmaya gammazlar. Mekanın etrafı sarılır: “Etrafın sarıldı. Teslim ol, kan çıkmasın!” Şükrü silahına davranır. Kıran kırana çatışırlar.  Adamlarına askere isabet ettirmemelerini söyler Şükrü. Kan dökülmeden uzaklaşabilmeyi amaçlamaktadır. Hapse düşerse Fadime’si kolsuz ve kanatsız kalacaktır. 

KURTARDIĞI ADAM ARKADAN VURUR 

Pencere camını kırarak dışarı atlar. Çatışa çatışa sağ kalan arkadaşıyla birlikte dağlara doğru at sürer. Bundan böyle oralarda barınamayacağını anlar ve Trabzon’un Of ilçesine gider. Trabzon Valisi Kadir Paşa otoritesini sarsacağını düşünür ve beş yüz süvariyi Sandıkçı’nın üzerine yollar. Şükrü’yü tanıyan kolcu başı Varilcioğlu Sadık da yanlarındadır.  Aynen türküye de nakşedilmiştir ki; Sandıkçı Şükrü, Of’un İkizdere köyündeki Sanlı Mezrası’nda yaşlı bir kadının evindedir. İhbar sonrası çevresi atlılarla kuşatılır: “Sandıkçı Şükrü! Gel, teslim ol. Öldürülmeyeceksin. Ben Varilcioğlu, söz veriyorum!” Şükrü, bu sesi tanır. Varilcioğlu’nu vakti zamanında birkaç serserinin elinden kurtarmıştır. Yalnızdır, direnecek gücü yoktur. Elleri havada dışarı çıkar. Tutuklanır. Süvariler arkada, Sandıkçı önde yola koyulurlar. Köyün çıkışına varıldığında silah sesleri göğü deler. Namludan çıkan iki kurşun, Sandıkçı’nın sırtına saplanır. Varilcioğlu ateşlemiştir. Kendini ölümden kurtaran yiğidi, para karşılığı kurşunlamıştır.  Sandıkçı, iki mermi yemiştir fakat hala ayaktadır. Fazla dayanamaz, yıkılır. Yüzü topraktadır. Abdi Ağa gibi arkadan vurulmuştur. Bir farkla, ‘Mertçe’. O topraklar, Sandıkçı Şükrü’nün sözünü hiç unutmadı. Adı yaşatıldı. Yöre halkı, çocuklarını onun hikayeleriyle büyüttü. Adına nice türküler yazıldı.    

EŞKIYA DÜNYAYA HÜKÜMDAR OLMAZ 

Yıl 1341 nefsime uydum 

Sebep oldu şeytan bir cana kıydım 

Katil defterine adımı koydum 

Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 

Sen üzülme anam dertlerim çoktur 

Çektiğin çilenin hesabı yoktur 

Yiğitlik yolunda üstüme yoktur 

Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 

Çok zamandır çektim kahrı zindanı 

Bize de mesken oldu Sinop’un hanı 

Firar etmeyilen buldum amanı 

Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 

Sinop kalesinden uçtum denize 

Tam üç gün üç gece göründü 

Rize Karşıki dağlardan gel oldu bize 

Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 

Bir yanımı sardı müfreze kolu 

Bir yanımı sardı Varilcioğlu 

Beşyüz atlı ile kestiler yolu 

Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz  

SANDIKÇI ŞÜKRÜ DESTANI 

Sene bin üçyüz yirimi tamam 

Rize şehrinde okundu ferman 

Dünyada kimseye kalmadı iman 

Bu fani dünyaya itibar olmaz 

Mahfume sebebdur 

Perilizade Yapmadı tapuyu düştü inade 

Görende paşayı uğrar feryade 

Korkusundan çünkü dermanı olmaz 

Mutasarrif paşa gazaba geldi 

Yaktı kayığımı ciğerim deldi 

Ol saat bilun sandıkçı geldi 

Görünce ateşi aklum oynadı 

Ciğerum tutuşti aklum oynadı    

Kale yokuşunda sipere yattum 

Hükümete şehre çok tüfek attum 

Tatlı yemeğume zehiri kattum 

Zulumsuz eşkıya tövbekar olmaz 

Ağlama validem ettuğum çoktur 

Yiğitlik naminda eksuğum yoktur 

Senden kayır beni acıyan toktur 

Yaktuğum canların hesabı yoktur.  

SANDIKÇI ŞÜKRÜ’NÜN SONUNU ANLATAN TÜRKÜ 

Vela yokuşunda sipere yattım 

Ordan hükümete çok kurşun attım 

Arpayı buğdayı halka dağıttım 

Puştluklan vuruldum ona yanarım 

Vela'dan yürüdüm karakış ayı 

Havası çok yağar döker borayı 

Hükümet arkamdan izim arayı 

Bir saat bir yere kayıdım olmaz 

Bir ihtiyar nineye misafir oldum 

Nine yaktı ateşi etti rağbeti 

Kızdırdım gövdemi buldum rahatı 

Sıcak çorba oldu şeker şerbeti

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *